
Yıllarca tanıtımı yalnızca leblebi ile yapıldığından, Çorum deyince akla ilk ve tek gelen leblebi oluyor. Çorum son zamanlarda yapılan atılımlarla, sahip olduğu doğal, tarihi, arkeolojik ve folklorik zenginlikleri ön plana çıkararak imajını tazeliyor. İl merkezinden bir çizgi çekersek; kuzeyi ile güneyi arasında iki farklı iklim, coğrafya ve kültüre sahip. Güney bölüm Hititlerin Başkenti Hattuşa sayesinde Venedik, Toledo, Kudüs, Şam, Roma, Kartaca ve Machu Picchu gibi UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer almakta. Ayrıca Hattuşa’da ele geçen yaklaşık 30.000 çivi yazılı tablet sayesinde, Dünya Belleği Listesi’ne de girmiş.
Hitit tanrı ve tanrıçalarının en önemlilerin kabartmalarının bulunduğu Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı da Boğazkale ilçesinde bulunan Hattuşa’ya çok yakın. Ayrıca ilçe merkezinde 2011 yılında açılan çok modern bir müzeye sahip. Müze, hatırlarsanız 2011 yılının sonlarında Almanya’dan getirilen sfenks ile bir süre gündeme oturmuştu.
Atatürk’ün isteği ve özel desteği ile kazıları yapılan ve Cumhuriyet Tarihi’nde önemli bir yeri olan Alacahöyük ile Hattuşa arası yalnızca 35 km. Hititlerden önceki Anadolu uygarlıkları hakkında önemli bilgiler veren ve Hatti Kral Mezarları ile tanınan Alacahöyük mutlaka görülmesi gereken bir yer.

Önemli bir Hitit ticaret kenti olan Şapinuva ise Hattuşa’ya 85 km. uzaklıkta. Doğal güzellikleri ile öne çıkan İncesu Kanyonu ise buraya çok yakın. İncesu Kanyonu içerisinde, 2012 bahar aylarında Isparta Yazılı Kanyon’dakine benzer bir yürüyüş platformu yapılarak güvenli bir şekilde turizme açılması hedefleniyor. Özellikle Japon ve Avrupalı turistlerin uğradığı bu Hitit kentlerine ne yazık ki yerli turist neredeyse hiç gitmiyor. Bundan dolayı antik kentler ve İncesu Kanyonu arasında yürüyüş parkurları yapılarak, doğa ve trekking meraklılarının da bölgeye çekilmesi hedeflenmiş. “Hitit Yolu” isminde bu parkur, UNESCO amblemini taşımaya hak kazanan Türkiye’deki tek parkur olma özelliği ile diğerlerinden sıyrılıyor.

Çorum’un kuzeyi ise doğası ve yaylaları ile Doğu Karadeniz’e çok benzemekte. Türkiye’nin pirinç ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan Kızılırmak Havzası’nda ise farklı bir turizm atılımı mevcut. Kargı, İskilip ve Osmancık arasında “Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Yollu” yapıldı. Bu yönü ile Türkiye’de bir ilke imza atıldı. Doğal ve tarihi güzellikler arasında yürüyenler Sırık Kebabı, İskilip Dolma, Sirke Salatası, Keşkek, Çatal Aşı gibi çok lezzetli yöresel yemekler yiyebiliyorlar. Ayrıca yaylalarda çeşitli sebzelerin kurutulmasını, tulum peyniri yapımını, pekmez yapımını kendi gözlerimiz ile görebiliyoruz. Yöre halkının iddiasına göre Türkiye’nin en lezzetli cevizleri de bu bölgede yetişiyor.

Hattuşa: Hititlerin başkenti. Hitit dili, Hint-Avrupa dil ailesinin en öncül örneği. Ayrıca Hattuşa Kazısı’nı uzun yıllardır Almanlar üstlenmekte, nundan dolayı bölgeye çok fazla Avrupalı turist gelmektedir. Kültürleri yalnızca Anadolu’da görülebilen bu halk, ne yazık ki yerli turist tarafından yeteri kadar ziyaret edilmemektedir. Anadolu’daki ilk güçlü krallığı kurmuş Hititlerin başkentinde Büyük Mabet, Kral Kapı, Aslan Kapı, Sfenksli Kapı, Yer Kapı, Hiyeroglifli Oda, Nişantaş görülebilecek eserlerden yalnızca birkaçı.
Yazılıkaya: Hititlerin açık hava tapınağı. Hattuşa Ören Yeri’ne çok yakın. “Bin Tanrılı Halk” olarak anılan Hititlerin, tanrı ve tanrıçalarının en önemlileri kabartma olarak kayalara işlenmiş. İki odadan oluşmaktadır. A Odası 68 adet kabartma ile tanrı ve tanrıçalar geçidi işlenmişken, B Odasında ise yer altı tanrısı Nergal ve sunaklar ile öne çıkmaktadır.
Boğazkale Müzesi: Bölgesel müzelerin en modern örneklerinden biri. Avrupa standartlarında yapılmış ve yapılırken engelli bireylere de önem verilmiş. Müze içerisinde engelli asansörü bulunmakta. Hattuşa Ören Yeri’nden ele geçmiş en önemli eserler teşhir edilmekte. Ayrıca 100 yıldır Almanya’da olan Boğazköy Sfenksi de 2011 yılının sonlarında müzeye geri döndü. Müze, bu yönü ile bir süre gündemdeydi.
Alacahöyük: Önemli bir Hitit kenti olmasından ziyade, Hititler öncesi yerli Anadolu Halkı olduğu düşünülen Hattiler’e ait bir yerleş olarak öne çıkmaktadır. 13 adet Hatti Kral Mezarı bulunmuştur. Bu sayede Hititler öncesi Anadolu ve İlk Tunç Çağına ait önemli bilgiler vardır. Cumhuriyet Tarihi’nin ilk bilimsel arkeolojik kazısıdır. Ören Yerinin hemen yanında çok modern bir müzeye sahiptir ve burada kazı alanından çıkan önemli eserler sergilenmektedir.
Behramşah Külliyesi: Kalehisar Mevkii’ndedir. Kalehisarın tepesin bir kale ile Friglere ait sunak bulunmaktadır. Bu sunağın bir benzeri Eskişehir ili sınırları içerisindeki Yazılıkaya’da (Midas Şehri) bulunmaktadır. Behramşah Külliyesi çok tahrip olmuş ve medreseye ait kalıntılar günümüze ulaşabilmiştir.

Kargı Tulum Peyniri: Süt, süzüldükten sonra bir kaba konup içine peynir mayası katılarak mayalanır. 12 saat kadar bir zaman geçtikten sonra temiz beyaz bez torba içine konulur. Bez torbaya konan peynirin üzerine ağırlık konarak suyu akıtılır. Tuzla yoğrulup daha büyük olan bez torbalarda biriktirilir. Bu bez torbaların üzerine de ağırlık konarak kalan suyunun akıtılmasına devam edilir. Peynirin konduğu büyük torbalar belirli zamanlarda (15-20 günlük zaman) tekrar boşaltılarak peynir temiz olan başka bez torbaya basılır. Bu işlem yayladan göçlerin ineceği ekim ayı sonuna kadar devam eder.
Sırık Kebabı: Bütün olarak kesilen kuzunun derisi yüzülür ve içi temizlenir. Uzunca bir sırığa tam ortadan geçirildikten sonra özel olarak hazırlanmış çöplerle kuzunun karnı dikilir. Ocakta yakılan ateşin başında çevrilerek pişirilir. Pişirilirken akan yağ bir kapta toplanır. Buna serit adı verilir. Serit de ayrıca kaynatıldıktan sonra ekmekle birlikte yenir. 2-3 saat sonra iyice pişen kuzu, sırıktan çıkarılarak parçalanır ve servis edilir.


İskilip Dolması: İskilip dolması, özellikle sünnet ve düğün davetlerinin vazgeçilmez yemeğidir. Evlerde günlük bir yemek olarak yaygınlaşmayışının en önemli nedeni yapılışındaki zorluktur. Dolma, belki de tarihteki en eski düdüklü tencere örneklerinden sayılabilecek bir sistemle pişirilir. İskilip dolması yapımında yaklaşık 1 metre yükseklik ve çaptaki kazanlar kullanılır. Kazanların düdüklü tencere özelliği gösterebilmeleri için kapaklarının üstüne ağır bir cisim konulur ve çok küçük bir kısmı hariç kapağın çevresi hamurla kapatılır. Hamurla kapatılmayan bu kısım düdüklü tenceredeki düdüğün vazifesini görür.
İlk aşamada pirinçler bol miktarda hayvansal yağ (sığır iç yağı veya kuyruk yağı) ve soğan ile kavrulur. Kavrulan pirinçler daha sonra “ca” adı verilen bez çuvallara doldurulur. Pilav kazanının içine yerleştirilen sac ayak üzerine pirinç doldurulmuş ca yerleştirilir. Amaç sac ayağı sayesinde ca ile etin temasını kesmektir. Kazanın en dibinde et ve et suyu olur. Kazanlar ertesi günün ilk ışıklarına kadar kısık meşe veya katı meyve odun ateşinde bekletilir ve pirinçlerin alttaki et suyunun buharıyla pişerek pilav haline gelmesi sağlanır.

Sirke Salatası: Sirke salatası, İskilip’te dolma servisi ile beraber yapılan ayran kıvamında cacıktır. Yoğurt su ile inceltildikten sonra içine salatalıklar doğranır, yeteri kadar tuz ve sirke eklenerek servise hazır hale getirilir. Sirke salatasının en önemli özelliği hazmı kolaylaştırması ve şişkinliğin önüne geçilmesidir. Sirke salatası İskilip Dolması ile beraber servis edilir.
Keşkek: Bir gün önce ıslatılan buğday, büyük kazanlar içinde kaynatılır. Kaynatılan buğdaylar ve etler büyük kazanlar içine alınarak dövülür. Bu işleme “keşkek dövmek” denilir. Geleneksel olarak düğün aşçıları hep birlikte imece usulüyle ile yapar. Yorucu bir iş olan keşkek dövme işlemi sonucu etler ve buğday eriyerek özdeşleşir. Et, tahıllarla iç içe geçmiş, neredeyse tamamen yemeğin içinde erimiş durumdadır. Ne kadar uzun süre ve kuvvetle dövülürse o kadar iyi olduğu söylenir. Güveç, tencere veya büyük kazanlarda odun ateşinde pişirilir.